PANDEMİ - ANLAM’A DAİR
PANDEMİ - ANLAM’A DAİR
Aralık ayında Çin’de ortaya çıkan ve dünyaya
yayılmaya başlayan koronavirüs, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak
ilan edilince ortak bir düşmana dönüştü. ‘İnsanlık düşmanı’ virüs, o tarihten
sonra dünyadaki tüm düşmanlıkları unutturdu.
Aynı felaketle karşı karşıya olan insanlar,
kinlerini ve nefretlerini bir kenara bırakıp ırk, din, dil farkı gözetmeden
birbirine -mecazen de olsa- sarıldı.
Sokaklarda,
evlerde şarkılar söylendi.
Bir çok yabancı ülkede ezanlar yankılandı.
Düşman
ülkeler birbirlerine maskeler ikram etti.
İlaç şirketleri “insanlığı kurtarmak(!)” için
bütün işlerini bırakıp aşı geliştirmeye yöneldi…
Peki,
gerçekten öyle mi oldu? Eğer olayları medyadan, özellikle de bizim medyasından
takip ediyorsanız gerçekten tam da böyle oldu. Dünyada koronavirüsten başka bir
zalim kalmadı. En büyük ve hatta tek düşmanımız ‘o’ oldu.
Medya
veya Sosyal Medya açısından baktığımda;
düne
kadar dünyanın dört bir yanında devam eden savaş ,mazlum , yetim, açlık haberleri
bir anda kesildi. Sanki bombalar sustu, mazlumların sıkıntıları yok oldu..
İnsanlarımızdan ‘artık hiçbir şey eskisi
olmayacak’ mottosu sözü ile felaket tellalları ortaya çıktı.
Hasılı;
hiçbir
şeyin eskisi gibi olmaması için, önce her şeyin değişmesi gerektiğini daha
doğrusu önce kendimizin fabrika ayarlarımızın güncellenmesi gerektiğini
unuttuk.
Bu süreçte artık tek
bir gündem oluştu çevremizde;
Günlük
vak’a ölü sayıları, pandemi …
aşı bulundu mu bulunmadı mı,
ve
virüs ne zaman tehdit olma unsur olmaktan çıkacak…
Sonuç
olarak virüs gibi büyük bir tehdit varken eşrefi mahlukat olan insanı haber
yapmak önemsiz görünmeye başladı.
Din
bağlamında değerlendicek olursam ilk dikkatimi çeken her zaman ki gibi Klavye
Mücahitleri babında değerli! Hocalarımız hemen iş başı yaptı.
Bunun
bir imtihan olduğunu, bol dua yapmamız gereğini biliyoruz genel anlamda amma
velakin telefonlara gönderilen 41 li yasinler, 333 lü
salavatlar zikirler ile def edileceğine dair mesnetsiz paylaşımlar -ad hominem –
( safsata )değil midir?
Ve bu
paylaşımların dikkate alınması zihinsel bir boşluğun göstergesi değil midir?
Tabi
ki bu süreçte kendimize dair öz eleştiride bulanacağız dini anlamda;
Ama
öncesinde kendimize dair ‘hata ararsan aynaya bak ‘sözünden yola çıkmamız
gerekmez mi?
Bir
Müslüman olarak ne kadar dürüstüz?
Güvenilecek
bir bakış açısı veriyor muyuz çevremize?
Ve
ben en büyük ahlaksızlığın karşımızdaki şahsa görüşü ,tavrı, tarzı ne olursa
olsun değer vermemek olduğunun kanaatindeyim…Şuursuzca eleştirmek…Arkasından
konuşmak omurgasız bir şekilde…
Hepimiz
bu süreçte eleştirel bir bakış açısı ile dini anlamda bir gerileme yaşadığımız
gerek dile getirdik ya da okuduk diyebilirim.
Eleştirmek
demek çözüm üretmeye dair bir fikrim var demektir zannımca…
Gerçekten islam dünyasında biz Müslümanların istikamete
yeniden dönebilmemizin çözüm yolları nedir sorusuna;
Kur’an ve Sünnete bağlılık derler klasik anlamda…
Kur’an ve Sünnete bağlılık derler klasik anlamda…
Günümüz
globalleşen dünyada bu söylemlerin dilsel açıdan problem teşkil ettiğini
düşünüyorum.
Dilimiz
artık ana kaynakların özüne dokunmadan güncellenmesi gerektiğini savunuyorum.
Şu
an’a kadar yazdıklarımdan hep olumsuz
düşünmüşün diyebilirsiniz.
Ama
ortada bir vakıa olduğunu düşünüyorum herkesin görüp de dile getirdiği ama
çözüm üretilemediği…
Tabi
ki dini anlamda olumlu gelişmeler de oldu…
Cami
ve cemaatin önemini bir kez daha anladık.
Dua
nın her daim yapılmasını gereğini idrak ettik.
Pazarda
çarşıda özgürce gezmenin bile basit gibi görünse de bir nimet olduğunu yaşadık.
Her
şeyden önemlisinin Allah Resulu’nun ifade ettiği gibi sağlık olduğunu bildik.
Ve
dünyanın Allah be’s baki heves sözü nispetinde olduğunu …
Toplumsal
olarak bir afalla yaşadık koronavirüs sürecinde.
İlk
zamanlar işi magazine döktük ve ciddiye almadık.
Adeta
turnusol kağıdı misali yaşayarak öğrenme felsefesini baz aldık pandemi
sürecinde.
İşin
ciddiye ortaya çıkınca panik yaşadık.
Önce
kendimizi düşündük.
Annelerimiz,
babalarımız, yaşlılarımız, engellilerimiz hep sona kaldı.
Ta
ki bilimsel açıklamalar ile kimlerin daha çok korunması gereğini öğrenmemize
kadar…
Yine
işgüzarlık ve iş bilmemezliğimizin etkileri ile özellikle yaşlılarımızın çok
üzerine gittik.
Tedirgin
ettik, sanki sizler potansiyel yaşayan ölülersiniz gibi davrandık.
Annem
öyle etkilendi ki - 63 yaşında -hatta ben bunu HALO ETKİSİ olarak düşünüyorum;
1
aydır kafasını pencereden dahi çıkarmadı.
Çıkar
çıkmaz virüse yakalanırım ve ölürüm.
Evet,
cidden bu düşünceye vardı ki ben
yaşlıyım dedi…
Yaşlıların
hepsi ölecek…İfade ettiğim gibi; HALO ETKİSİ!
Gençlerimiz
bize bir şey olmaz düşüncesi ile her ne
kadar rahatız havası vermeye çalışsalar da ilerleyen süreçte yerini
kaygı aldı.
Kaygı
neticesinde stres, strese bağlı olarak günümüzün en büyük problemlerinden olan
VAROLUŞSAL BOŞLUKLAR daha net ortaya çıktı.
Evet,
hayatımızın anlamına dair en büyük sıkıntımız son zamanlarda Viktor Frankl’nin
İnsanın Anlam Arayışı isimli kitabında ifade ettiği gibi; VAROLUŞSAL
BOŞLUK…
İnsanın
olumlu-olumsuz her durumda bir bakış açısına, bir ideale daha doğrusu her
durumda bir planı programı olması elzemdir derim.
Eve
kapandığımız zaman dilimlerinde;
Hayata
dair anlamı olmayanlar;
-Bol
bol yediler içtiler.
-Her
tür haberi kaynağına bakmaksızın izlediler.
-Net
ve telefon ile meşgul oldular.
-Tatil
gibi görüp de mutlu olanlar sabahlara kadar film izlediler.
Ve
aradan geçen zaman diliminde ne hal şu durumda;
-Kaygı
ve stres daha çok kendini gösterdi.
-Her
sabah kalktıklarında yine aynı şeyler düşüncesi ile moralsiz uyandılar.
-Hayatın
sadece geç de olsa yemeden, içmeden, keyif yapmaktan olmadığını anladılar.
-Okulun
kapanmasına sevineneler okulun gerekliliğini idrak ettiler
Ve
biraz önce ifade ettiğim gibi Varoluşsal Boşluğa düştüler hayatı
anlamlandıramadıkları için…
Ruhunun
derinliklerinde anlam arayışı içinde olanlar ise;
- önce hayatın yaşamaya
değer olduğunu;
-Hayatın mükemmel varlık olarak insanın onuruna yaraşır tarzda yaşanması gerektiğini;
İnsanın Yaradan karşısında kendisinden bekleneni yerine getirip getirmediği ve yüce amaçlar doğrultusunda hareket edip etmediği soruları karşısında insanın hayatıyla ilgili cevaplar arayarak bir nev’i bu süreci güzel bir şekilde atlatmaya çalıştılar.
-Hayatın mükemmel varlık olarak insanın onuruna yaraşır tarzda yaşanması gerektiğini;
İnsanın Yaradan karşısında kendisinden bekleneni yerine getirip getirmediği ve yüce amaçlar doğrultusunda hareket edip etmediği soruları karşısında insanın hayatıyla ilgili cevaplar arayarak bir nev’i bu süreci güzel bir şekilde atlatmaya çalıştılar.
FİLHAKİKA;
Hepimiz bunalımlı
sıkıntılı süreçlerden geçmekteyiz ve geçeceğiz pandemi de olduğu gibi.
Toplum olarak daha doğrusu
bireyler olarak bir şey sebep olmalı ki
bu durumdan sıyrılalım, neler olabilir diye de düşünürsek;
Örneğin;
-Varoluşsal Boşlukları kendimizi geliştirerek doldurmaya çalışmak,
-Çocukların gülüşüne ortak olmak,
-spor yaparak,
-Bir amaç belirleyerek, sorumluluk bilinciyle hareket etmek vs.
gibi daha bir çok adımla bu hissiyatın gün gün azaldığına şahit olabiliriz.
Anlam Arayışı, insana özel bir olgu olarak evrensel; ruhsal yönden ise öznel bir yapıya sahiptir.
Her insan düşüncelerinde, tutum ve davranışlarında bir anlam bulma çabasındadır.
Ve İnsan;
sıradan bir şey, bir nesne
değildir; nesneler birbirini belirler ama insan nihai anlamda kendini
belirleyen bir varlıktır.
Yorumlar
Yorum Gönder